Kategori: Ben Kimim

Medya

Medya

Medya

Akademi

Akademi

Akademi

Kendimi hayat boyu bir öğrenci olarak tanımladım, tanımlarım. Kendimi bildim bileli okuryazarım. Bizler birer öğrenciyiz, Rabbimiz de bizim mürebbimiz, öğreticimiz değil midir?

Akademik kariyerimize gelecek olursak kısaca şöyle anlatıverelim: Robert Kolej’den mezun olduktan sonra Cambridge Üniversitesi’nde Tarih ve İktisat eğitimi aldım. Daha sonra, Cambridge, Sussex ve İstanbul Üniversitelerinde yüksek ihtisasımı tamamladım. 1979’da BM’de başladığım görevimden 1980 yılında ayrılarak Türkiye’ye döndüm ve İstanbul Üniversitesi’nde çalışmaya başladım. Sonraki zamanlarda Boğaziçi ve Beykent Üniversitesi gibi üniversitelerde yöneticilik ve akademisyenlik yaptım. Halihazırda İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde İletişim Fakültesi Dekanlığı yapmakta, Siyaset Bilimi alanında dersler vermekteyim.

Akademisyenliğin, öğrencinin içindeki cevheri açığa çıkarmak ve işlemek olduğuna inanmakta, üniversiteyi ikinci evim olarak tanımlamaktayım.

Burslar, Ödüller ve Madalyalar

  • Birleşmiş Milletler, staj ( 1979 ).
  • “Filistin Sorunu’’, Türkiye Milli Kültür Vakfı Tarih dalında birincilik ödülü ( 1983 ).
  • Misafir Öğretim Üyesi: St. John College,Cambridge Üniversitesi ( 1986 ).
  • Şükran plaketi, Türkiye Zihinsel Yetersiz Çocuklarla Dayanışma Vakfı ( 1992 ).
  • “Zirvedekiler’’, “Ekonomik Trend “ Dergisi ( 1994 ).
  • “En İyi TV Programı’’ ( Söz Milletin ), İstanbul, Medya Mensupları Derneği ( 1996 ).
  • ABD, Uluslararası Misafir Programı ( 1998 ).
  • Şükran Plaketi :Kamu-Sen ( 2000 ).
  • Türk Dünyasına Hizmet Plaketi: TİKA ( 2002 ).
  • Yılın Fikir Adamı: Din –Ordu Gerilimi kitabı ile, Türkiye Yazarlar Birliği ( 2002 ).
  • Mansiyon: “ Küresel Ekonomi Politik “ kitabı ile, Kadir Has Üniversitesi ( 2003 ).
  • “Sahur Zamanı”adı ile sunduğu TRT’nin 2004 Ramazan programları Türkiye Yazarlar Birliği’nin 2004 En Başarılı Kültür Yayını ödülünü almıştır.
  • “Türk-Pakistan Dostluğu’na katkılarından dolayı Pakistan’ın devlet nişanı, “Sitare-i Kayd-ı Azam Cinnah” madalyası verilmiştir. 23.03.2005.
  • ‘‘Yüksek İnsani Değerler Hizmet Ödülü’’, Üsküdar Üniversitesi, 2016.
Farklı Yönleri

Farklı Yönleri

Farklı Yönleri

Senarist olarak pek çok programa ve belgesele imza atmış olan ÖKE, Duvardaki Kan, Kadiz’den Semerkant’a gibi belgeseller yapmıştır.

Engelli çocuklara hizmet maksadıyla hipoterapi eğitimi alan ÖKE, iyi bir at binicisidir.

İyi bir yüzücü ve dalgıç olan ÖKE, gençlik yıllarında uzun süre dalgıçlık yapmıştır.

Engelli çocuklara hizmet maksadıyla ritim ve dans eğitimi alan ÖKE, vurmalı enstrümanları iyi derecede kullanmakta ve aynı zamanda Afrika ve Latin dansları yapmaktadır.

Sanatın farklı dallarına ilgi duyan Öke, karakalem konusunda da özgün çalışmalara imza atmıştır.

Ailem

Ailem

Ailem

Atatürk’ün doktoru ve yakın arkadaşı olarak bilinen Tıp Doktoru Profesör Mim Kemâl ÖKE’nin torunu, Ali Yılmaz ve Pınar çiftinin oğlu olarak 1955 yılında İstanbul’da dünyaya geldim. 1980 Yılında sevgili eşim -hayatımın mimarı- Neval ERTOSUN ile evlendim. Birkaç yıl sonra oğlum Alihan’ı , daha sonra da Şemsimi, kızımı -Nazlımı- kucağıma aldım. 2009 yılında ise torunum Demirhan Kemâl dünyaya geldi. Halen babalık ve dedelik mesleklerini icra etmeye çalışmaktayım.

Özgeçmiş

Özgeçmiş

Özgeçmiş

“Kendimi anlatmayı sevmemişimdir, çok da utanmışımdır. O nedenle yaşamımı gözlemleyenler tarafından kaleme alınmış olan özgeçmişimi sizinle paylaşmak isterim.”

Kökeni Orta Asya Uygur Türklerine dayanan bir ailenin çocuğu olarak 1955’te İstanbul’da doğdu.… Continue reading

Mim Kemâl Öke

Mim Kemâl Öke

Mim Kemal Öke

Atatürk’ün doktoru ve yakın arkadaşı olarak bilinen Tıp Doktoru Profesör Mim Kemâl ÖKE’nin torunu, Ali Yılmaz ve Pınar çiftinin oğlu olarak 1955 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. 1980 yılında ‘hayatının mimarı’ olarak tanımladığı Neval -ERTOSUN- ile evlendi. Birkaç yıl sonra oğlu Alihan’ı, daha sonra da Şemsini, kızını -Nazlısını- kucağına aldı; 2009 yılında ise torunu Demirhan Kemâl dünyaya geldi. Halen babalık ve dedelik mesleklerini icra etmeye çalışmakta.

Bir uygarlık tarihi hocası olarak hayat boyu, “Medenîleşmenin neresindeyiz?” diye sorguladı ve sorgulamakta. Medenîleşmenin kıstasının engellilere bakış açısında olduğunu düşünmekte. İnsanın medenîliğinin ancak gönlü ile ölçülebileceğine ve insanın kalite belgesinin gönlü olduğuna inanmaktadır!

Bu düşüncenin bir tezahürü olarak; engellilere yönelik hizmet etmek maksadıyla hipoterapi, ritim ve dans eğitimleri aldı. Gönüllülük esası çerçevesinde down sendromlu çocuk ve yetişkinlere ritim ve dans terapi dersleri yapmakta. Mutluluğun formülünü arayanlara ise şöyle cevap vermekte: “Mutluluğun formülü, mutlu etmektir. Sizler de mutlu olmak istiyorsanız hizmet kervanına katılın a canlar!”

Dervişlik nedir diye soranlara ise şöyle cevap vermekte: “Hz. Mevlânâmız ve Şems-i Tebrîzî Hazretlerimiz bir gün dergâhtayken, dergâhın dışından bazı kimseler dergâha müracaat etmiş ve bir şeyh istemişler. Mübarekler de, aralarından bir müridi şeyh olarak göndermişler. Sonra Hz. Şems ve Hz. Mevlânâmız birbirlerine dönerek şöyle demişler: “İyi ki şeyh istediler, derviş isteselerdi ya sen ya da ben gitmek zorunda kalacaktık!”

Tasavvufun ne olduğunu anlamak isteyenlere ise, “Tek kıstas olarak, Mi’rac hadisesine bakmak yeterlidir,” demektedir. Tasavvufun, baştan sona irfan ile hizmet etmek olduğunu, Hakk’ın insanlardan beklentisinin bu olduğunu vurgulamaktadır! “Herkes mutasavvıf olabilir fakat herkes sûfî olamaz. Sûfîlik, başka bir deyişle dervişlik, yan gelip yatma yeri değildir, hizmet yeridir!” diye de eklemektedir.

Meselenin şeyh olup el etek öptürmek olmadığını, derviş olup irfan ile hizmet edebilmek olduğunu anlatmaktadır!

Biricik kızı Nazlı’nın, Şemsi olduğunu ifade etmekte; her kulun, mi’racı için bir Şems’e, aydınlatıcıya ihtiyacı olduğunu vurgulamaktadır. “Hayattaki varlık nedeninizi, kim olduğunuzu, sizden beklenilenin ne olduğunu hakkıyla öğrenmenize kim vesile oluyorsa o sizin Şemsinizdir,” demektedir. Peygamberimizin-sav-, “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar,” hadis-i şerîfi uyarınca âdeta Nazlı’nın kendisinin uyanışına vesile olduğuna inanmakta ve bunu ifade etmektedir.

Nazlı ile hikmeti, hikmet ile hakikati bulduğunu, hikmetin ise hizmet ile bulunabileceğini; insan, ne kadar hizmet ederse gönlüne o kadar hikmet akıtılacağını, o gönle ne kadar hikmet verilirse o kadar hakikate vasıl olunacağını söylemektedir.

Kendisini hayat boyu bir öğrenci olarak tanımlayan ÖKE, kendini bildi bileli okur-yazar olduğunu; biz insanların birer öğrenci, Rabbimizin de bizim mürebbimiz, öğreticimiz olduğunu aktarmaktadır.

Akademisyenliğin, öğrencinin içindeki cevheri açığa çıkarmak ve işlemek olduğuna inanmakta, üniversiteyi ikinci evi olarak tanımlamaktadır.